13:21
0

Ulusal Altın Lale Yarışma bölümünde yer alan Kaygı, Ceylan Özgün Özçelik’in ilk uzun metraj filmi. Uzun yıllar televizyonda sinema programı hazırlayan ve bir yandan da sinema yazarlığı yapan Özçelik, ilk filmiyle iyi bir iş çıkarmış.
Başrollerinde Algı Eke ve Özgür Çevik’in yer aldığı Kaygı, dünün ve bugünün acılarını/yaralarını unutturmamaya çalışan toplumsal hafızayı tazeleyen bir film olmuş. Algı Eke’yi komedi ağırlıklı işlerde görmeye alışık olunca başlangıçta onun ruh haline bürünmek benim için zor olsa da oyuncunun performansı her an daha da yükseliyor. Bu da filmle olan bağı daha da güçlendiriyor elbette.
Hasret, bir süredir kâbuslar (kötü rüyalar) görüyor ve anlamlandıramadığı sesler duyuyor. Bunları uzunca bir süre herhangi bir bağlama oturtamıyor. Mesela bir müzik duyduğunu düşünüyor ama hiçbir yerde bulamıyor. Geçmişten gelen bir ses mi? Yoksa aklında ansızın beliren bir tını mı? Bilemiyor.
Bir haber kanalında belgesel kurgusuyla uğraşan Hasret’in görevi aniden değişir. Uzun yıllardır yaptığı işten bir anda kopmak ve hiç yapmak istemediği haber montajı işi bazı şeyleri sorgulamasına neden olur. Mesela belgesel yaparken etliye sütlüye dokunmadığı için bir nevi halinden memnundur. Ama iş yalan söylemek zorunda kalmaya, eksik, yalan haberler üretmeye gelince onun için çekilmez bir hal alır.
Bir yandan trafik kazasında kaybettiği anne ve babasıyla ilgili hayaller, kabuslar vardır. Her şeyin böyle üst üste gelmesi Hasret’in psikolojik durumunu daha da kötüye götürür. Bu süreçte arkadaşları yanında olup ona destek vermeye çalışsalar da Hasret yalnız kalmak ister. Ailesinin ölümüne dair hatırladığı şeyler vardır. Aslında trafik kazasında ölmediklerini düşünür ve bunun peşine düşer.
Özçelik, yarattığı atmosferle, diliyle ve teknik olarak bütünlüklü bir film ortaya çıkarmış. Genel olarak Algı Eke’nin performansına bağlı olsa da yan karakterlerin kattıklarını da yok saymamak gerek. Akıcı bir anlatımı var. Yer yer tempo düşüyor fakat filmin genel havası içerisinde dağılıyor diyebilirim.
Filmin bazı noktalarında hikâyeyle ilgili olarak aklıma takılan şeyler olsa da final bölümüyle kısmen bu sorularıma cevap buluyorum.
Hasret’in sanrılarının gerçekle buluşmaya başladığı andan itibaren birey ve toplum hafızasında –hele de günümüzde her şeyin hızla akıp gittiği bu zamanda- unutulanları hatırlatmaya başlıyor film. Film, 25 yıldır (hatta daha da fazla süredir) neredeyse bu ülkede hiçbir şeyin değişmediğini daha da kötüye gittiğini hatırlatıyor. Ama bu hatırlatmanın biraz da mücadele etmeye zorlayıcı bir yanı olduğunu düşünüyorum. Kaygı, bireyin geçmiş ve bugün arasındaki sancılarını, toplumun yozlaşma konusundaki ısrarcı tavrını, duyguların körelmişliğini, medyanın içi boşluğunu, kentsel dönüşümü, unutkanlığımızı anlatarak güçlü bir hikâye sunuyor.
Filmin festivalde başka gösterimi olmayacak fakat vizyona girdiği vakit gitmenizi tavsiye ediyorum. Hiç olmadı kendinizden bir şeyler bulabilirsiniz.
Bu yazı radyozimbirti.org'da yayınlanmıştır.