33.
İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışmacısı Metalci
nasıl
bir film? diye sorarsanız, cevabı yönetmen vermiş, “Bu
filmde bir kız var, heavy metal var, bir de inekler var.”
İzlandalı yönetmen Ragnar Bragason sıradan ve çok
bilindik diye geçiştirilebilecek bir hikayeyi, özgün
bir biçime sokmuş. Erkek yerine kadın, klasik gitar yerine
elektro gitar kullanarak bambaşka bir hikaye yaratmış.
Müziğin
ve kadının ön planda olduğu filmler genelde güzel sesli
kadın'ı
imgeler. Bu filmde yumuşak tondan seslere ya da müziklere yer
yok. İnekler var, onlarla bağırarak, anlaşılmayacak şekilde
şarkı söyleyen Hera var. 12 yaşındayken metal müzik
hayranı abisinin biçerdöverin içine düşüp
ölmesiyle, onun anısını yaşatmak ister. Abisi gibi olmak
isteyen Hera yıllar geçtikçe asileşip, bütün
köyün hayatını zindana çevirecek birine dönüşür.
Giyim
tarzı, aykırı tavırları, depresif halleri, çılgınca
hareketleri, her gün evden şehre gitme hevesiyle durağa gidip
geri dönmeleri, isyankarlığı, köyün kilisesini
yakma noktasına gelecek kadar abartması ile o bambaşka biridir o.
Herkes onu seviyor, yaptıklarına katlanıyor. İş bilmez, tek
derdi metal müzik dinlemek ve elektro gitarını çalmak
olan Hera, köye yeni gelen papazdan hoşlanır. İşin garibi de
bu ya papaz da tam bir metal tutkunu çıkar. Elbette
aralarında beklendik bir aşk olmaz. Daha çok arkadaşlıktır
onların ki.
Varlığını
hayvancılıkla sürdüren köy görünümlü
kasaba ahalisi için Hera'nın yaptıkları daima mazur
görülür. Bunda ailesinin saygınlığı, yaşadıkları
acı dolu kaybın payı büyük elbette. Zaman zaman Hera'nın
bir türlü bitmek bilmeyen asilikleri ve ergen tavırları
konuyu uzatıyor olsa da, özellikle kiliseyi yaktıktan sonra
çocukluk arkadaşıyla -bir nevi kasabadakilerden özür
diler gibi- evlenmesi, siyah kıyafetlerin, zincirlerin, gürültü
müziğin sonunu getirir. Fakat bu da uzun sürmez. Bir süre
öncesinde kendi müziklerini kasede kaydetip yollamıştır
ve bunu duyan üç kişi bunları yayınlamak istemektedir.
Bu Hera'nın tekrar eski metalci
kız
haline geri dönmesini sağlar. Bu kayıtlarda ineklerle
birlikte, istemeden de olsa düet yaptığını söylemek
gerek.
Film
daha çok aile olma, yaşanılan acı bir olay karşısında
bireylerin nasıl tepki verdiği, metal müziğe toplumun bakış
açısı, insaların dışına değil içine bakma -yani
maneviyat- gibi konulara değiniyor. Farklılıkların bir arada
yaşayabilmesi fikrine, ilginç bir yaklaşımla değinmiş
Bragason. Bireyin var oluş sıkıntıları ve toplumun bunu
kabullenmesi hatta sahiplenmesi hakkında başarılı bir film. Baş
roldeki Thorbjörg
Helga Thorgilsdóttir'nın performansı da bir o kadar
başarılı. Hera'nın kendini ifade etme çabaları çoğu
zaman sağlam bir güldürü imkanı veriyor. Yaşanan
trajik olayla harmanlanarak sunulan komedi unsurları leziz bir film
ortaya çıkarmış. İmkanınız varsa festival bitmeden
gitmenizi tavsiye ederim.