12:31
0


Festivalin açılış filmi olan Philomena, yaşanmış bir hikayeyi anlatıyor. Elli yıl önce çocuğunun izini kaybetmiş bir annenin canlanan hatıraları, bir umudun peşinde İrlanda'dan Amerika'ya doğru yol almasına neden olur. Philomena hasbelkader gazeteci/yazar Martin Sixsmith ile tanışır. Birbirlerine zıt bu iki karakterin diyalogları, yaşanmış trajik bir hikayenin, komedi unsurlarıyla bezenmesiyle daha da ilgi çekici ve izlenesi bir film ortaya çıkarmış. Stephen Frears'ın yönettiği filme, Martin karakterini canlandıran Steve Coogan filmi demek yanlış olmaz. Bunun yanı sıra Judi Dench'in şahane performansı görülmeye değer.

Martin, edebi yazılarla ilgilenmeyen, gazetecilikten elini eteğini çekmiş, Rus Tarihi üzerine yazma planları içerisinde olan, agresif ve kendini beğenmiş biridir. Philomena ise oğlu elinden alınmasına rağmen yıllarca onu aramış, umudunu kaybetmemiş, hayatı basit yaşayan, dini inancı kuvvetli, pozitif bir kadın. İrlanda'da yaşanan buna benzer skandallardan sadece biriPhilomena'nın öyküsü. Zaten öykünün gerçekliği bir çok anlamda -eğer film bir kurgu ürünü olsaydı- filmin ucuz ve basit olmasının önüne geçiyor.

Hızlı gelişen olay örgüsü, yer yer kopukluk yaşayan anlatı ve elli yıllık bir mücadelenin bir çırpıda çözülmesi filmin handikapları. Yine de son ana kadar sizi şaşırtan unsurlar, bunların üzerini örtmeyi başarmış. Film bu sıradışı, tekil hikayeye odaklanıp, olayın toplumsal boyutunu biraz arka plana itmiş olsa da, Martin ve Philomena arasındaki karşıtlıklardan yararlanarak dinin insan üzerindeki etkisini sorgulamaktan geri kalmıyor.

Bu yazı daha önce ekranella.com'da yayınlanmıştır.