12:37
0

Berlin Film Festivali'nde 'Büyük Jüri Ödülü'nün sahibi olan Wes Anderson yapımı bu film, içe açılan kapılar misali 1985'ten başlayıp 1968'de duraklıyor ve oradan da hikayede biraz sonra başlayacak savaşın öncesi olan 1932'ye uzanıyor. Filmin mizah dozu, arkada yaşanan toplumsal-tarihsel dönüşümü gölgede bıraksa da, Nazileri andıran üniformalıların oteli işgali ve otelin mimari dönüşümü gözlerden kaçmıyor.

Zengin bir oyuncu kadrosuna sahip olan film, bununla ön plana çıksa da kadronun ekmeğini yiyen bir yapım değil. Stefan Zweig'ın eserlerinden etkilenen Anderson, oyuncular üzerindeki etkisinden tutun da, film için özel yapım 'Elmalı Oğlan' tablosuna, hayali para birimlerindeki ince işçiliğe kadar el atmış. Büyük Budapeşte Oteli sahibinin kim olduğunu kimsenin bilmediği fakat çok meşhur ve özellikle zengin kadınların oranın çalışanı Gustave için gittiği şaşaalı bir otel. Zengin ve yaşlı Madam D.'nin ölümü, macera dolu olayların başlangıcına sebep olur. Baş şüpheli Gustave'dır. Yardımcısı Zero (Sıfır) sayesinde, hapishaneden kaçışı, gizem dolu ölümlerin ardındaki sır perdesinin aralanması, ardı ardına yaşanan cinayetler, kovalamaca soluksuz bir seyif keyfi sunuyor.

Üç paragrafta anlatılamayacak kadar fazla detayı olan bu film, aşırı estetize edilmiş tasarımlarıyla, eskiye olan özlemi çağrıştıran bir görselliğe ve anlatıma sahip. Film genel olarak 1930'ların hayal edilmiş Doğu Avrupası'nda geçiyor. 1968 yılında otelin sahibi olan Zero (Sıfır) Mustafa, bu sahip olma öyküsünü 1932 yılına, otelde çalışmaya başladığı güne giderek anlatmaya başlıyor. İlk andan itibaren içine alan, kıvrak bir zekanın ürünü olan film yılın ve festivalin en dikkat çekici yapımlarından birisi.

Bu yazı daha önce ekranella.com'da yayınlanmıştır.